Bir Ramazan ayı daha bitmek üzere ve
bayrama sayılı günler kaldı. Şimdiden hepinizin Ramazan Bayramını en içten dileklerimle kutlarım.
Bayrama az bir zaman kaldığı için beyinimin içinde bir zaman yolcuğuluğuna
çıktım. Çocukluğumun Antalya’sı gözlerimin önüne geldi.13-14’lü yaşlarım. Yüksekalan Mahallesinde yaz günü iftara
birkaç saat kala sokakta arkadaşlarım ile
oynadığımız futbol ve akşam ezanına çok
kısa süre kala döndüğüm evimizde kuruyan boğazıma gargara yaparak ezan
vaktinin bir an önce gelmesini dilediğim
dakikalar ve ezanın sesi ile kana kana içtiğim su. O günden birçok arkadaşım
artık bugün yaşamıyor. Onlara öncelikle
rahmet diliyorum, aziz hatıralarını bir kez
daha yad etmenin hüznü içimde. Ve
sonra günümüze geliyorum. Dindar nesil
yetiştirmek vaadiyle 20 yıl önce yola çıkan
bir iktidarın ardında , Ramazan ve oruç ile
hiçbir bağı kalmamış milyonlarca genç.
Bu gençlerin durumu ahirete irtihal eden
arkadaşlarımdan daha da hüzünlü. Ruhumu çok daha fazla incitiyor.
Elbette insanların tuttukları veya tutmadıkları oruç beni asla ilgilendirmez. Ne
var ki , bu müslüman toprakların bir evladı olarak tabi ki yüreğimi burkuyor.
Derin bir acı hissediyorum.Pekçokları
artık oruç tutmak bir yana, oruç tutan insanlara karşı hassasiyet
göstermiyorlar.Umuma açık mekanlar
gündüz vakti ağzına kadar dolu. Yemeiçme gırla. Ağızda sigara, yoldan geçenlere doğru üfleniyor. Oysa ki birçokları
hacı-hoca torunu . Belki de hepsinden
daha üzücü olan bu olsa gerek.
Ahlak olmadan toplumun dini hassasiyetlerinin ayakta kalamayacağının en
somut örneği. Din birilerinin elinde, kitleleri elde etmek için kullandıkları afyon
olarak kullanıldığı zaman ortaya çıkan kaçınılmaz tablo.
Yine eskiye gidiyorum. Antalya eski
otogarının olduğu bölge gözlerimin
önüne geliyor. Yedi veya sekiz yaşında- yım. Otogarın etrafında birçok lokanta.
Ramazan ayı ile birlikte camlarını gazete
kağıtları ile kaplandığı günler gözlerimin
önüne geliyor. Kalbimde derin bir hüzün
ve saygı. Oruç tutamayan insanların,
oruçlu insanlar için gösterdikleri hassasiyet ayakta alkışlanacak kadar ince.
Ve en kötüsü dindar nesil yaratmak iddiası ile iktidara gelenlerin, yaptıkları icraatları ile geride bıraktıkları “manevi
yıkıntıyı” görmek. Bu hem din hem toplum hem birey ve hem de benim için
hepsinden daha da kırıcı.
Aslında bu gençlerin hiçbirine öfke
veya kızgınlık duymuyorum. Öfkem ülkemin insanlarının tertemiz dini hislerini,
bilgi ile donatmadan kulaktan dolma,
okumadan-anlamadan kabul etmiş olmasına. “Yaradan ile aldatanların” din
için en büyük tehlike olduğunu halen
daha idrak edememiş olmasına.
Bir dine sahip olduğumuz varsayımı ile
ahlaka ihtiyacımız yokmuş gibi davrandığımız için aslında hepimiz suçluyuz.Kendim de dahil hepimize ağız dolusu
pekçok şey söylemek istiyorum. Gelinen
bu noktada hepimizi yargıladığım gönül
mahkememde hepimize, hiçbir indirim
uygulamadan en ağır cezaları veriyorum.
Ama bugün , bu şartlar altında hepsi nafile…
Umut var!
Umut; ahlakın öncelendiği, özgür bireylerin adaletin olduğu bir ortamda yetiştirilmesi ile gerçeğe dönecek.Gelecek,
ahlak ve bilgi ile donatılmış özgür gençlerimizin dini anlayarak yaşaması ile yeniden doğru zeminde yeşerecek.
Bu kuvvetli ümidi kalbimde ve tüm
hücrelerimde hissediyorum. O yeni nesil,
ahlak olmadan dinin hiçbir anlam ifade
etmeyeceğinin bilincinde olacak.
Belki de bugün söylenecek veya söylenmesi gereken çok şey var. Ancak özgürlük ve adaletin olmadığı yerde bunları
söylemek “boşa kürek çekmekten” öte bir
anlam içermiyor. Nereden mi biliyorum?
Yıllardır basın camiasında bu yolda bir
avuç arkadaşım ile verdiğimiz mücadele
sonunda öğrendik. Zor yolla öğrettiler.
Öğretmenlerimize teşekkür ederiz.
Dedim ya! herşeye rağmen gençlerden ümitliyim. Yakın gelecekte ülkem ve
dinimiz ahlaklı, “irfanı hür, vicdanı hür”
gençlerimizin omuzlarında yükselecek…
Saygılacakla Kalın
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.