Değişik münasebetlerle tekrarladığım
“hastalık yok, hasta var” prensibiyle her şahıs fert fert düşünülmeli, “bu
şunun, bu da şunun hastası” şeklinde o ferdin durumuna uygun bir tedavi yolu
takip edilmelidir.
Öyle insan vardır ki, ondaki donuklaşma,
duraklaşma, bıkkınlık, yılgınlık ve yorgunluk hali size ait meselelerden dolayı
olmuş olabilir.
Küçük bir latife ve bir nükte ile o
kilitlenmeyi açmak gerekir.
Yerinde alıp bir tenezzühe çıkarmak,
tenezzüh ufku itibariyle ona bazı şeyler anlatmak iktiza eder.
Bazen açıp bir kitap okumak, bir başka
zaman da bazı şeyleri müzakere etmek faydalı olur.
Mesela, insanda ibadet ü taata karşı bir
ülfet hasıl olmuşsa ve bu hal kalbde bir sıkıntı meydana getirmişse, o noktada
zorlamamak, muhatabın o durumda kaldıramayacağı şeyleri söylememek gerekir.
O durumda daha yumuşak, ümit verici, reca
duygusunu canlandırıcı bir üslup kullanmak uygun olur.
Hani ashab-ı kiram efendilerimiz, Kur’an-ı
Kerim’in ardarda gelen emirlerinin yüklediği mesuliyet karşısında çok
etkilenmiş, kendi duyuşları ve hassasiyetleri ölçüsünde adeta kemikleri
birbirine geçmişti de o sırada Yusuf Suresi nazil olmuştu.
Ahsanü’l-kasas (en güzel beyan) olarak
nazil olan bu sure çok büyük hikmetler ihtiva ediyor, Hakîm ve Alîm isimlerinin
gölgesinde Enbiyâ-i İzam’la alakalı bir serencâmeyi anlatıyor, ailevî ve
içtimâî hayat için önemli dersler veriyordu.. veriyordu fakat, bütün o önemli
dersler bir kıssa çerçevesinde anlatıldığından dolayı hem sahabe rahat bir
nefes alıyor ve hem de ilâhi beyanın kendilerine verdiği mesajı kavrıyorlardı.
Evet, kabz halinin saikleri farklı farklı
olabilir.
Bir insan bir günah işlemiş ve
uzaklaşmıştır.. bir başkası çok yakın olma fırsatı bulmuş, yakınlığın hakkını
verememiş ve dolayısıyla uzak muamelesi görmüştür. Çok yakınlara celbedildiği
halde, yakınların yapması gereken şeyi yapmadığı için uzaklara düşmüştür.
Dolayısıyla o da kendini çok uzak görür.
Böyle bir insanın içinde bulunduğu o ruh
haleti mutlaka gözönünde bulundurulmalıdır.
Bilinmelidir ki; -Allahın izin ve inâyetiyle-
her kapalı ve kilitli insanı bir şekilde açmak mümkündür.
Fakat bir mürşide ihtiyaç vardır.
Tasavvuftaki mürşidlik manasına demiyorum,
az da olsa insanların genel ufkunu kavrayan bir rehberi kastediyorum.
Bazen bir insan, birdenbire bütün duyguları
dumura uğramış gibi, olumsuz, nâmüsait bir ortamda yapraklarını salan çiçekler
gibi kendini salmış olabilir. Böyle bir durumda onu iyi dinlemeniz gerekir..
Gücünüz yetiyorsa gayet tatlı ve mülayim
bir eda ile onu dinlemek, bir psikanalize tabi tutmak, içini okumaya çalışmak
ve sonra da içinde bulunduğu ruh haletine uygun bir üslupla o sıkıntılı
durumunu gidermesine yardımcı olmak iktiza eder. Bu mevzuyu Ziya Paşa’nın
sözüyle şimdilik bitirelim:
Bil illeti, kıl sonra müdâvâta tasaddî,
Her merhem her yâreye derman mı sanırsın.
En ummadığın keşfeder esrar-ı derunun,
Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın.
SON
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.